Do Majör’den Kuş Cıvıltılarına: Doğa ve Hayvanların Müzik Notasıyla Gizemli İlişkisi
Müzik evrenseldir derler… O kadar evrensel ki bazen doğada bir kuş ötüşü duyarız ve “Oha bu resmen Fa notasına bastı!” deriz. Ya da sabah horozun sesindeki tiz perdeyle uyanır, kedinin miyavlamasındaki minör dramadan gün boyunca kurtulamayız. Peki bu bir tesadüf mü, yoksa evrenin gizli orkestrası mı? Bugün, doğa ve hayvanlarla müziğin ne kadar içli dışlı olduğunu çok ciddi olmayan ama çok eğlenceli bir şekilde konuşuyoruz!
İlk paragrafı atlayıp ikinciye rötarlı gelen keklik, sabah 5’te yedi oktav öteden bağıran horoz, yüz ifadesiyle senfoni yöneten köpek… Gerçekten de hayvanlar âlemi bir tür konservatuvardan farksız. Tek farkları nota okumamaları. Ama belki de bu onların avantajı; çünkü doğa doğrudan besteci, orkestra şefi ve solist bir arada.
Kuşlar, doğanın müzik öğretmenleri gibi. Özellikle bülbüller, seslerini öyle melodik kullanıyorlar ki insan aklına “Spotify listesi yapalım bunlara!” fikri gelebilir. Yani Chopin sabaha karşı doğada bir yürüyüş yaparken bülbül duyup “hmm, Re minörde çalışayım bugün” demiş olabilir, kim bilir?
Arılar bile vızıldarken belli bir düzende frekans kullanıyormuş, düşünsenize doğa belki de bizden çok daha uzun süredir bir nota dili kullanıyor ama biz yıllarca bunu “doğa sesi” deyip geçtik! Halbuki melodik çimler ve ritmik rüzgârla yaz sonu bir senfoni içindeyiz — hem de bedava konser!

Size biraz komik bir gözlem: sokak kedileri miyavlarken özellikle yemek zamanı, aralarından biri adeta Mozart’ın aç versiyonu gibi ses çıkarıyor. Belli ki notalarla duyguları harmanlıyorlar: “Miiiyyaaauuuu…” = “Hemen bir ton balığı aç lütfen ya hu!”

İneklerin bile müzikle bağlantısı var desem? Bazı çiftliklerde ineklerin süt verimi klasik müzikle artıyormuş! Mozart dinleyen ineklerin daha az stresli olduğu kanıtlanmış. Düşünsene: Sen klasik müzik eşliğinde gününü geçiriyorsun, ufak bir baş sallama, biraz tempo tutma… Ve hop! Günün sonunda litre litre süt. En yaratıcı “soundtrack” bu olsa gerek.
Deniz canlılarını da unutmamak lazım. Balinalar… ahh o balinalar! Onların şarkıları notaya dökülse New Age albüm olarak Grammy alabilir. Okyanusun altında yaylı çalgılar olmuşlar adeta. Yavaş, dingin, ama güçlü. Belki de deniz dibindeki sessizlik olmasa Mozart yerine Mobydick yazardı sonatlarını.

Doğa sadece ses değil, ritim de sunar. Rüzgarın ağacın dallarına vurduğu aralık, bir davulcunun doğayla improvisation yapması gibi. Yağmurun damlaları ise jazz triosunda perküsyon çalıyor gibi. Sincap bir daldan zıpladıysa o bridge’e geçiştir, tavşan hopladıysa tempo değiştiriyordur. Her şey mümkün, çünkü doğa sıkıcı düzenleri sevmez, sürekli cover yapar.
Son bir hayali senaryo: Düşünün, ormanda oturuyorsunuz, elinizde bir çay, yanınızda bir geyik solist, arka fonda bülbül back vokal, kurbağalar beatbox yapıyor, rüzgâr da bas gitar çalıyor. DJ baykuş da mikserde. Böyle bir sahnede insan “Re majör olsun bu yaz” diyebilir rahatlıkla.
Sonuç olarak müziği sadece insanlar üretmiyor; doğa ve hayvanlar çok daha öncesinden bu işe girmiş bile! İster kuşların ötüşü olsun, ister kedilerin melodik ağlaması, her birinde bir nota var, bir duygu var ve bolca mizah var. Belki de dinlemeyi, gerçekten dinlemeyi öğrendiğimizde doğanın orkestramıza eklediği mükemmel tonları fark ederiz.
Ve unutmayın, belki sabah alarmınıza sinirlenmiş olabilirsiniz ama doğa size nota nota günaydın diyor. Dinleyin! 🎶🌳🐦
Not: Bu yazıda anlatılan küçük müzikal abartılar gülümsetme amacı taşır ve notalar doğaya, doğa ritme, ritim de okuyucunun iç huzuruna armağandır. Siz de bir Mİ sesi duyduğunuzda belki kediniz tost makinesini açtırmaya çalışıyordur, kim bilir? 😄